Kayıtlar

 ATEŞ VE KÜL Ellerin dokunmasa da tenime, Adını her harfte hissettim. Gözlerin bakmasa da yüzüme, Kaybolmayı göze aldım içinde. Sen bana en yasak kelimeydin, Dilime değdiğin an yangın. Ben kendimi harcamaya razıydım, Sen küllerini bile esirgedin. Karanlık sokakların ismimizi fısıldadı, Geceler bizi saklamaya yetmedi. Ne gökyüzü, ne de kader, Hiçbiri bizi bir araya getirmedi. Ama bil ki, Bazı aşklar yanmaya yazgılıdır, Ve bazı sevdalar, Alev olup gözlerde ölür…
 KAVUŞAMAYAN AŞIĞA  Gözlerinde denizler gördüm, Ben boğulmaya razıydım. Ellerin rüzgâr gibi geçti, Ben savrulmaya razıydım. Bir şehrin en karanlık sokağında, Adını sessizce söyledim. Duvarlar bile yankı vermedi, Kimse duymasın diye mi sustun? Sana yazdığım her cümlede, Eksik bir harfim, kırık bir hecem. Ben tamamlanmak isterken, Sen yarım kalmaya yeminli gibiydin. Gökyüzü maviye küstü, Toprak yağmura hasret. Seninle aynı dünyadaydık, Ama ayrı zamanlarda, ayrı yerlerde… Ve biz, Aynı yıldıza bakıp, Ayrı dualar eden iki yabancıydık.

Kendime düşen gölge 🪞

Kendime Düşen Gölge   Bir gölgeyim şimdi, ben miyim yoksa benden arda kalan mıyım ? Sorular asılı duvarda, cevaplar mıhlanmış bir aynanın çatlağında. "Kimim ben?" diyor gece, gözlerimi kanatırken yıldızsız karanlıkta. Kendi sessizliğimde yankılanıyorum. Bir el uzanıyor, tıpkı annemin bana öğrettiği masallar gibi: "Gerçek," diyor, "bazen acıyla doğar." Küçük bir kız çocuğu geçiyor içimden, elleri boya kalemleriyle kirli, ama gözleri henüz kırılmamış bir sabah gibi. O ben miyim? Yoksa bir zamanlar olduğum kişi mi? Nazım'ın dizeleri gibi direniyorum, Sylvia'nın aynasına bakıyorum, ve anlıyorum: Herkes bir savaş, herkes bir yara, herkes biraz kendiyle barışmak isteyen. Ben şimdi, kendime düşen gölgeyi seviyorum. Bir gün güneş olur muyum? Belki. Ama bugün,  sadece kendimim. Ve bu da yeter.